Danışma Hattımız
0212 292 09 49
Hip.Bebek Psikolojisi Hip.Çocuk Psikolojisi Hip.Genç Psikolojisi
Hip.Okul Sorunları
Hip.Aile Sorunları
Hip.İşyeri Sorunları
Hip.Yaşam Kalitesi
Hip.Özel Yaşam
Hip.Pratik Çözümler
Hayatı Kolaylaştırma Hip.Cinsel Danışma
ACiL DURUM HATTI



 

.: Kitap :. 

Dyslexia ve Diğer Öğrenme Zorlukları

1.3. Oluşum Teorileri
OLUŞUM TEORİLERİ Dilinize "bilmiyorum" demeyi öğretin. Maimonides, Hekim ve Filozof (1135-1204) Birinci bölümde belirli öğrenme zorluğunu tanımlarken, öğrenmedeki gecikmenin açıklanamaz olması gerektiğini vurgulamıştım. Aynı zamanda, tanımlama da öğrenme zorluğu nedenlerinin bugün bile bilinemediği açıklanmıştır. Çocuğun durumunun bilinememesinden daha sinir bozucu olan, bir doktor için bunu söylemek ve aile için de bunu duymaktır. Bu gibi durumlarda bu rahatsızlığı hafifletmek için nedeni tahmin etmek yolunda bir eğilim vardır. Bu olay bilgimizi ilerletmek için teoriler geliştirmekten ve bunu test etmek için imtihanlar icat etmekten kötü değildir. Fakat tehlikeli olan nedeni kesin olarak bilme isteğidir, gerçek olduğunu düşündüğümüz bir teoriye sıkı bir şekilde inanmaya başlayabiliriz. Öğrenme zorluğuyla ilgili teoriler oldukça fazladır. Bir çoğu beyin fonksiyonunda bir bozukluk olduğunu farz ederler. Bu teoriler her biri 1. figürde gösterildiği gibi öğrenme zorluklarının ortaya çıkmasına neden olan olaylar zincirinin bir basamağını açıklayana kadar karşılıklı olarak paylaşılmazlar, özeldirler. Haydi bu teorilere tek tek bakalım. Esas Nedenler ile İlgili Teoriler Bu teoriler durumun en mühim yönünü açıklamaya çalışırlar: başlıca neden bir tek faktörün belirli öğrenme zorluğunun oluşmasından sorumlu olması düşünülemez. Böylece birkaç faktörün birlikte olması gerektiği ortaya çıkar. Böyle nedenler "çok faktörlü" olarak bilinirler. Öğrenme zorluğunun nedenleri olarak ileri sürülen iki grup faktör vardır: Genetik faktörler ve Çevresel faktörler OLUŞUM TEORİLERİ Genetik Çevresel Faktörler Faktörler ¯ ¯ Beyin Hasarı ¯ Yanlış Şekillenme ¯ Fonksiyon Bozukluğu ¯ Olgunlaşma Geriliği ¯ Bilgi Gelişimi Noksanlığı (hasarı) ¯ Belirli Öğrenme Zorluğu Genetik Faktörler Genetik faktörlerin belirli öğrenme zorluğunda rol oynadığı konusunda güçlü deliller vardır. Birçok çalışma göstermiştir ki öğrenme zorluğu olan çocuklar genellikle birbirleriyle karşılaştırıldığında aynı öğrenme zorluklarını çekiyorlar. (kalıtımsal olarak oluştuğuna dair hiçbir örnek açıklanamamıştır: Bazen anneden bazen de babadan geçiyormuş gibi görünür. Öğrenme zorluğunun her çeşidinde oğlanların kızlara oranı 3/1 dür. Oğlanların yakalanma olasılığı X kromozomlarını taşıyan genlerin bu olayda bir rol oynadığını düşündürür. Önceki bölümde anlatıldığı gibi kromozomlar vücudun her hücresinde bulunan ve onları taşıyan çubuk şekilli yapılardır. Oğlanların annelerinden aldıkları sadece bir x -kromozomu ve babalarından aldıkları bir y-kromozomları varken, kızların her ikisinden de aldıkları 2 tane x-kromozomları vardır. Eğer oğlan öğrenme zorluğuna yol açabilecek küçük de olsa bir bozukluğu olan bir kromozom aldıysa, bunu etkisiz hale getirebilecek ikinci bir x-kromozomuna sahip değildir. Buna karşın bir kız diğer normal x-kromozomuyla bundan korunabilir. Öğrenme zorluklarının genetikliği hakkındaki bilgimiz bizi x-kromozomundaki genlere yöneltirken aynı zamanda diğer kromozomlardaki genlerin de oluşumu sebeplerine katkıda bulunabileceğinden şüphelendirir. Genetik faktörlerin bir rol oynadığından şüphelenmemiz için diğer bir sebep de önceki bölümde bahsedildiği gibi öğrenme zorluklarının önemli genetik sendromları olan çocuklarda daha çok görülmesidir. Böyle durumlarda genetik faktörler çocuklardaki öğrenme zorluğunun sıklığını açıklar. Çevresel Faktörler Hamilelik, doğum ve doğumdan hemen sonraki periyottaki problemlerin öğrenme zorluğu çeken çocuklarda ortak olduğunu belirlemek için birçok çalışmalar yapıldı. Bu çalışmaların sonuçları güvenilmezdi: Bazıları bir ortaklık buldu, bazıları bulamadı. Bazı çalışmalar öğrenme zorluğunda bir tek problem yerine problemler kümesinin ortak olarak bulunduğunu ortaya çıkardılar. Bazıları da öğrenme zorluğunun sosyo ekonomik yapıdaki düşüklükle ilgili olduğunu söylediler. Doğumdan sonraki faktörler kolaylıkla bulunamaz. Mesela hamile bir kadın onu hasta etmeyen fakat çocukta öğrenme zorluğu oluşturabilen mikrobik bir enfeksiyona yakalanmış olabilir. Bu tip hastalıkları ortaya çıkartmak çok zor olduğu için bugünkü temel verilerin üzerinde bir rol oynadığı göz ardı edilemez. Bebeklikteki ve daha sonra çocukluk dönemindeki olumsuz faktörlerin öğrenme zorluğu çeken çocuklarda başka ortak yönünün olup olmadığı açıklanmamıştır. Çocuğun yetiştiriliş biçiminin öğrenme zorluğunun gelişmesiyle bir ilişkisi olmadığı da anlaşılmıştır. Beyinsel Hasar, Yanlış Şekillenme, Fonksiyon Bozukluğu ve Olgunlukla İlgili Teoriler Öğrenme bozukluğu olan çocuklarda direkt olarak beyinsel hasar olduğuna dair yapılan testler başarısız olmuştur. Bu öğrenme zorluğu olan çocukların beyinlerindeki ortaya çıkartılmayan anormalliklerle ilgili teorilerin şekillenmesinde yol gösterici olmuştur. Ortaya Çıkarılamayan Beyinsel Hasar Teorisi Beyinde hasar olduğu bilinen çocukların karşılaştıkları öğrenme problemleri Öğrenme zorluğu olan çocuklarınki ile benzerlikler taşır. Mesela virütik beyin iltihaplanmasını ağır bir vaka olarak geçiren çocuklarda öğrenme zorluğundan ayırt edilemeyen bazı problemler görülebilir. Hastalıktan önce çok iyi okuyan bir çocuk hastalıktan sonra okuyamayabilir. Başka bir çocuk aşırı hareketli, düşünmeden karar verebilen ve dikkati her an başka yöne kayabilen biri olabilir. Bu tip değişimler beynin bölümleriyle ilişkili olabilir. Bu durum CAT ve MRT taramalarıyla kanıtlanabilir fakat bazen var olduğu bilinse de testlerde görülmeyebilir. Bu da belirli öğrenme güçlüklerinin günümüzde uygulanan testlerle beyin hasarının bir sonucu olup olmadığı sorusunu akla getirir. Mikroskop altında olmadığı sürece ayrı ayrı beyindeki sinir hücrelerini görmemize imkan yok . beyin hücrelerindeki hasar testlerde çıkmayabilir. Bu küçük ama önemli bir noktadır. Beyindeki Küçük Yanlış Şekillenme Teorisi Bu teori ortaya çıkarılmayan beyinsel hasar teorisine benzer fakat beyindeki hasar yerine beyin bölümlerinde anne karnındaki ilk oluşumu sırasında yanlış şekillenme sinir hücrelerinin oluşumu ve dağılımı yüzünden öğrenmede daha az yeterli olmasına yol açar. Yanlış şekillenme çok küçük olabilir ve CAT ve MRI taramalarında görülmeyebilir. Bu teori genetik bir nedenin varlığıyla ilgili bir ipucuyla bağdaştırılabilir. Çünkü genler beynin oluşumunu kontrol ederler. Bu tip küçük yanlış şekillenmelerin öğrenme zorluğuyla bir ilişkisi olduğuna dair direkt bir delil yoktur. Beyindeki Küçük Fonksiyon Bozukluğu Teorisi Beyin bir sinir hücresinden diğerine mesaj göndererek onları kontrol eden birçok doğal kimyasalları içerir. Bunlara taşıyıcılar denir. Bu teori, bu taşıyıcıların doğasındaki veya sayısındaki temel anormalliklerden doğan öğrenme zorluklarını anlatır. Bunlar beynin öğrenme becerisini bozar. Bu anormal fonksiyonu açıklamak için "fonksiyon bozukluğu" terimini kullanıyoruz. Bu terim durumu hasar ve yanlış şekillenmeden kaynaklandığına dair olarak kullanılıyor. Böyle kimyasal anormallikler genetik kusurlara bağlı olabilir, bu maddelerin beyindeki sentezi genetik kontrol altındadır. Bu teori belirli öğrenme zorluğunu açıklamak için beyindeki küçük fonksiyon bozukluğu teriminin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu terimin adı çocuğu kanıtlanmamış bir teoriye dayanarak sınıflandırdığı için kötüye çıkmıştır. Bu teoriyi erkenden kabullenmenin tehlikeli bir nedeni de bu kimyasal anormallikleri düzeltmek için bazı ilaç tedavileri ortaya atıp, bunlara öncülük etmesidir. Bugünkü bilgilerimiz ışığında bu teorinin kesinliği kabul edilmemiştir. Olgunlaşma Geriliği Teorisi Çocuklar büyüdükçe, daha becerikli olurlar fakat beyindeki hangi değişikliklerin bu artan yeterlikle ilişkisi olduğunu bilmeyiz. Olgunlaşma geriliği teorisi öğrenme zorluğu olan çocukların beyninin alanlarının henüz bu değişiklikleri geçirmediğini ve bu yüzden de öğrenme alanlarından biri veya birkaçından gecikme gösterdiklerini savunur. Bu teorinin kritikleri göstermiştir ki öğrenme zorluğu olan çocukların gecikmediğine fakat bir şeyi öğrenme yöntemlerinin diğerlerinden farklı olduğuna dair bir delil vardır. Çoğu vakada farklılıkların bu çocukların öğrenmede çektikleri zorlukların bir sonucu mu yoksa nedeni mi olduğuna karar vermek imkansızdır. Bu "Değişime karşı gecikme" tartışması hala çözülememiştir. Beyinsel Egemenlikteki Başarısızlık Teorisi Bu egemenlik başarısızlığı teorisi öğrenme zorluklarının beynin bir tarafından diğer tarafına baskın olmasındaki başarısızlık sonucu ortaya çıktığını savunur. Bu beyinsel egemenlik ve geç kalmışlık terimlerini bunların arasındaki ilişkinin ne kadar kesin ve kompleks olduğunu göz önünde bulundurmayanların hiç kuşkusuz kabul ettiği bir teoridir. Beyin iki bölümden oluşur: Sağ ve sol beyin yarım küreleri "Corpus Callosum" adı verilen bir tomar sinir lifleriyle birbirlerine bağlanırlar. Her iki beyin yarım küresi de benzer şekildedirler ve birbirlerini tamamlayan fonksiyonları vardır. Her biri vücutta karşıt bölümün hareketlerini kontrol eder. Sağ yarımküre sol yandaki vücut bölümünün hareketlerini kontrol eder. Genellikle bir yarım küre dil fonksiyonunun çoğunu kontrol ederken, diğerleri de uzaysal, karışık görüş, ve müziksel becerileri kontrol eder. Kongre'de biz dili kontrol eden yarımküreyi baskın olarak kabul etmeyi tercih ediyoruz. Çünkü dil çok önemli bir fonksiyondur. Bazen bu yarımküre baskın olmayandan daha büyük olabilir. İnsanlar bir diğerinden daha güçlü ve becerikli olan bir ellerini kullanmayı tercih ederler. Bu birini diğerine tercih etme "yanallık" olarak bilinir. Çoğu sağlaklarda yanlılık ve baskınlık benzerdir ve sol beyin yarımküreleri hem dili hem de tercih edilen eli kontrol eder. Bazen dilleri sağ yarımküreleriyle de kontrol ediyor olabilir. Bu baskın yarımküre bazı vakalarda tercih edilen eli kontrol etmez. Kontrast olarak çoğu solaklarda baskınlık ve yanallık benzerlik göstermez, dilleri genellikle sol yarımküreleriyle kontrol edilirken tercih edilen ellerini sağ yarımküreleri kontrol edebilir. Bazı solakların dilleri ise her iki yarımküre tarafından kontrol edilir. Egemenlik başarısızlığı teorisi bazı fonksiyonlara özel olan bir beyin yarım küresinin diğeri üzerinde baskın olduğunu, özellikle dil üzerinde böylece çocuğun öğrenebildiğini savunur. Eğer bu olmazsa karşılığa ve gecikmeye yol açılacağını belirtir. 1925'de Dr. Samuel T. Orton'un belirttiği gibi "Strephosymbolis" (Çarptırılmış Semboller) diyebiliriz. Bu teorinin ışığında genellikle el seçiminde gecikiyorlar, ve ikincisi öğrenme zorluğu olan çocuklarda çapraz yanallıkla ilgili raporlar var. "Çapraz yanallık" kollarını bacaklarını değişik hareketler için değişik taraflarda kullanan çocuklar için kullanılan bir terimdir. Mesela yazmak için sağ elini, bir topu tutmak için ise solunu kullanabilir. Diğer konumları tanımlamak için de kullanır, mesela sağlak bir insanın sol gözünü veya solak birinin sağ ayağını tercih etmesi gibi. Bu teoriyi desteklerken bu bilgileri kullanmak yönünde ciddi itirazlar vardır. Yanallık, özellikle ayak, göz ve kulak tercihi konularında yapılan testler güvenilir değildirler. Yanallık ve öğrenme hakkındaki bilgiler çok çelişkilidir ve aralarındaki ilişkiyle ilgili büyük varyasyonlar vardır. Ek olarak yanallığın bazı çocuklarda yarım küre baskınlığıyla hiçbir alakası olmayabilir. Beyin yarımküresinin baskınlığı yüzünden değil, diğerindeki lokal bir problemden dolayı bir gözünü diğerine tercih edebilir. Bu beyinsel yarımküre egemenliği teorisi hala kanıtlanmamıştır. Fakat birçok şüpheli yanallık testi ve sorgulanabilir derecedeki pratik eğitimin kontrol edilmesinde ön plana çıkmıştır. Bu 13. bölümde tartışılacaktır. Bilgi Gelişimi Eksikliği Teorisi Beyin öğrenmeye programlanmış bir bilgisayardır. Bilgi, duyu organları tarafından beyne gönderilir, burada analiz edilir ve hafızaya daha sonraki kullanımı için kayıt edilir veya başka bir şekilde muamele görür. Bu gelişmeler kişi bilgisayarın çalışmalarını öğreniyormuş gibi bir akış çizelgesiyle gösterilebilirler. Bazı çalışanlar dikkatlerini öğrenme zorluğu olan çocukların beyinlerindeki özel problemler üzerinde odaklaştırmış ve beyinlerindeki bilgi gelişiminin noksanlığını tam olarak belirlemek için bir takım teoriler formüle etmişlerdir. Bilgi gelişiminde gerekli olan farklı basamakların bir modeli üretilmiş ve bu noksanlıkların nerede ortaya çıktıkları konusunda hipotezler ortaya konulmuştur. Bu hipotezleri test etmek için araştırma çalışmaları başlatılmıştır. Şu son on yıllık sürede bu alan öğrenme zorluklarının iç yüzünün kavranmasında büyük yararlar sağlamıştır. Figür 2 erişkin bir insan yüksek sesle okuma yaptığında ortaya çıkan bilgi gelişimini gösteren basitleştirilmiş bir akış çizelgesidir. Basılı bir kelime gözler yoluyla birçok aşamadan geçeceği beyne gider. İlk olarak bildik bir sözcük olup olmadığını anlamak için analiz edilir. Eğer biliniyorsa sözlüksel alanda işleme konulur. (A) eğer kelime tamamıyla hatırlanamadıysa ses alanında işleme konulur. (B) Bu iki değişik alanın işlevinin eksikliği zamanımızda klinik ve araştırma bilgilerine göre ortaya çıkartılıyor. Sözcük için A hattında ilk basamak kişisel olarak bütün kelimelerin anlamlarının bilindiği ve hafızada kayıtlı olduğu bir anabilim sistemine bağlı bir sözlüğe girmektir. Önce anlam kelimeyle birleştirilir, konuşmak için gerekli olan hareketleri başlatan ve kontrol eden beyin, konuşma merkezinin kelimeyi duymasını sağlar. Bilinmeyen bir kelime B alanından geçerek işleme konulabilir. Burada kelimenin anlamsız harfleri parça parça seslerine ayrılır (Ses parçalama). Kelimenin konuşulabilecek hale gelmesi için seslerin arka arkaya birleştirilmiş olması gerekir. (Ses karıştırma) Aynı bilinen bir kelimede olduğu gibi ancak bundan sonra konuşma merkezi konuşmayı başlatır. Akıldaki bu modelle öğrenme zorluğu olan bir çocuğun sözlüksel yada sesle ilgili prosedürlerde bir noksanlığının olup olmadığı kontrol edilebilir. Örneğin çocuk anlamı olan kelimeleri okurken, sesle ilgili sistemdeki kelimelerden daha mı iyi ? Eğer öyleyse çocuğu zayıf olan sesle ilgili becerilerin geliştirilmesinin yolları üzerinde odaklanabilinir. Hatırlanmalıdır ki , öğrenme zorluğu olan çocuklar heterojenli bir gruptur ve bir grup için ortaya konmuş araştırma bulguları bozukluğu olan her çocuk için geçerli değildir. Bilgileri açıklamaktaki bir diğer zorluk ise "tavuk mu yumurta mı" problemidir: bu bulgular zorluğun altında yatan nedenleri mi yansıtıyor, yoksa bunlar zorluğun sonuçları mıdır? Örneğin , okuma zorluğu olan bir çocuk iyi okuyamaz , daha az okur, sonuç olarak kendi yaşıtı olan çocuklardan daha az okuma deneyimi olur. Bilgi gelişimindeki noksanlıkların bazıları ki bunlar okuma zorluğunun nedenleri olarak kabul edilirler, okuma deneyimi azlığının sonucu olarak ortaya çıkabilir. Bu sebepten dolayı öğrenme zorluğu olan çocukları yaşıtlarıyla aynı kronolojik yaştakilerle karşılaştırmak için yapılan araştırmalardan çıkartılan bilgiler çok dikkatli bir biçimde değerlendirilmelidir. Böyle çocukları kendilerinden daha küçük yaştaki üzerinde çalışılan alanda aynı becerilere sahip olan ve aynı öğrenme seviyesine sahip olan bir çocukla karşılaştırmak daha uygun olabilir. Bilgi gelişimiyle ilgili verileri açıklamanın üçüncü önemli tarafında "kritik dönemler" adı verilen periyotları kullanmaya ihtiyaç duyulmasıdır. Beyinde bilgi gelişimi metotlarına öğrenmenin basamaklarından okumak gibi bir beceride mutlaka ihtiyaç duyulur. Zorlukları olan bir çocuğu incelerken bir gelişme olabilir ve biz geçmişte bu çocuğun zorluklarında sorumlu olan can alıcı derecede önemli bir basamağın gelişiminin eksikliğinden olduğunu anlayamayabiliriz. Çocuklardaki bilgi gelişimi eksikliğini açıklarken gelişimsel bir yaklaşım göz önünde bulundurulmalıdır.

kitap indeksi




EĞİTİM PROGRAMLARI

ÖZEL EĞİTİMLERİMİZ

Hiperaktif Bebekler
Hiperaktif Çocuklar
Hiperaktif Çocuk ve Yuva
Hiperaktif Çocuk ve Okul
Hiperaktif Gençler
Hiperaktivite ve Aile
Hiperaktivite ve Kardeş
Hiperaktivite ve Arkadaş
Hiperaktivite ve İş
Hiperaktivite ve Üniversite
Hiperaktivite ve Flört
Hiperaktivite ve Cinsellik
Hiperaktivite ve Hastalık
Hiperaktivite ve Ölüm
Hiperaktivite ve Sorunlar
Hiperaktif Yetişkin
Hiperaktif Kadın
Hiperaktif Erkek
Hiperaktivite ve Unutkanlık
Hiperaktivite ve Kazalar
 
Sitedeki tüm yazılar Uzman Psikolog Alanur Özalp'e aittir. Tüm hakları saklıdır. İzin almadan kullanılamaz.